üniversite kursu ankara






tezkeresini eline vermek deyimi


 Kovmak, işten atmak, işine son vermek.









Son Sorgulanan Deyimler

Deyim

Anlamı

 Kovmak, işten atmak, işine son vermek.

işi yapan, sorumluluğu yüklenen, bütün yükü çeken falan kişidir ama o işten yararlanan, o işte sözü geçen filan kişidir anlamında söylenir, örnek: Dernekte davul Ali'nin boynunda, tokmak Ahmet'in elinde, bunu herkes biliyor.

utanılacak bir duruma düşürmek.

"Araları bozulmak, bozuşmak" anlamında tehdit olarak kullanılır.

Hareketlerini düzeltmezsen külâhları değişiriz, ona göre!

Bektaşinin birisi züğürt kalmış. Hem yaz ayı hem hava çok sıcak. Orada burada gezmekten yorgun düşmüş, aç bi aç dolaşmaktan halsiz kalmış. Tam cami yanından geçerken öğle ezanı okunmaya başlamış. Cami avlusuna girip şadırvandan suyunu içmiş. Abdest alanları görünce de "Bari ben de abdest alayım. sonra da cemaatle birlikte namaz kılar, çıkışta da mendil açarım" diye düşünmüş.

O sırada bir Rum bakkal, şadırvanda terazisinin kefelerini yıkamaktaymış. O da bunaldığı için, külahını çıkarıp yanına koymuş. Bektaşî, abdest aldıktan sonra kendi külahı yerine Rum bakkalın külahını alıp başına geçirmiş. Namaz sırasında bütün cemaat, başında Rum külahıyla namaza gelen bizim Bektaşiye bakıp durmuş.

Namazdan sonra Bektaşî herkesten önce camiden çıkıp kapı önüne mendil açmış. Cemaattekiler "Bakın şu Ruma, Müslüman olmuş, hem de güzel güzel namazını kıldı." diyip keselerinde ne var ne yok Bektaşînin mendiline dökmüşler. Bu durum Bektaşînin çok hoşuna gitse de pek bi anlam verememiş. Tam mendiline sığmayan paraları külahına doldurmak için başındaki külahı çıkarınca bir de ne görsün, Külah onun külah değil. Kendi kendine "Durum şimdi anlaşıldı. Cemaat beni Rumdan dönme Müslüman zannetti. Mangırlar bu yüzden geldi, Demek ki bazen külahları değişmek gerekiyormuş" demiş.

mecaz her şeyde o kimsenin yaptığı gibi davranmak, onu izlemek, onun isteklerine göre davranmak.

 Dimdik (duran, oturan, yürüyen).

(1) kendi tekeline almak, başkalarına kaptırmamak, tekelinde bulundurmak. (2) bir malı satmayıp daha değerleneceği bir zamana bekletmek.

 (1) Atın ön ayaklarını yerden kesip arka ayakları üstünde yerde durması. (2) Coşmak, kükremek, baş kaldırmak.?Azgın at şaha kalkarak binicisini sırtından yere attı.?

(1) el dokundurulmamış, hiç kullanılmamış, hiç dokunulmamış, örnek: Köyün el değmemiş ormanları varmış. (2) saflığı bozulmamış, saf, temiz.

 Israrından, iddiasından, direnmekten vazgeçip karşısındakinin dediğini kabul etmek; yüksekten atıp tutmayı bırakarak yumuşamak.?Yelkenleri nasıl da suya indi dediğini yaptıramayınca.?

(Birinin) Bir istekte bulunurken, karşısındakinin değer verdiği birini öne sürüp, 'onu seversen isteğimi yerine getir' vb. anlamında bir yalvarma ya da ant sözü.

Örnek: Sevdiklerinin başı için bunu kimseye söyleme.

(1) söylemesi beklenilen şeyi söylemekte nazlı davranmak. örnek: Haydi anlatsan a, ağzına kira mı istiyorsun yoksa? (2) çok az konuşur olmak. örnek: Susup durma öyle, ağzına kira mı istiyorsun?

Tüm Hakları Saklıdır © 2008 - 2024

Sitemizin SEO çalışması Seo Uzmanı Zeze tarafından yapılmıştır.
anlaminedir.com bir nerededir.com sitesidir.